Ruhani dünyanınbenzersiz önderi
Yukarıda Appak işan atamızın ata-babasının tarihi geçmişi anlatılmıştır. Zamanında yaptığı işler vefat ettikten sonra yüzyıllar geçse de nesilden nesile devam etmekte, ulusun kaderi ve amacına hizmet edip, unutulmadan devam etmekte olan bu mubarek adamın adı – Appak Maksum Seydahmetoğlu. Halk onu Appak İsan olarak tanımıştır.
«Ruhani dünyanın benzersiz önderi» olarak isimlendirilmiş Seydahmetoğlu Appak İşan 1864 yılında Türkistan bölgesi şimdiki Baydibek (eski adı Şayan) ilinde No 1 köyde dünyaya gelmiş. Uzun boylu, zayıf, yüzü sevimli adam imiş. Her zaman beyaz giyinmiş, din yolunda olmuş bir zatmış.
Appak İşan sebep olmadan dışarı çıkmazmış ve milletin gözüne gözükmezmiş. O genelde gün boyunca camide Yaradana ibadette bulunup, medrese şakirtlerine ders verip, kütüphanede kitap okurmuş. Şakirtlerinin içinden çok sayıda tanılmış molla ve imamlar çıkmış. Bugünlerde İşan ailesinin halk için yaptığı din yolundaki hizmetler toplum tarafından tamamen kabüllenip onların ismi geniş çapta tanındı.
Appak İşan sekiz kardeşmiş: Madi, Rahmatulla, Asadulla, Idırıs, Sabır, Abdiğapur, Nizamiddin. Appak İşanın Bibigül ve Zaripaisimli iki eşinden beş çocuk dünyaya gelmiş. Onların ismi: Bakibolla, Alauaddin, Sağidulla, Sunnatulla, Seydmuhammed. Kız çocuklarının ismi: Rahilya ve Ralla ablalarımız. Bugünlerde ata-babasının yolunu devam ettirip, insanın nefsini terbiyeleyici, tüm dünyaya tanınmış teolog alim, pir Bakibolla atamızın küçük oğlu Kurbanali İşan ise – Appak İşan’ın küçük torunu.
Appak Maksum ile Seydahmet ata’nın ve onların nesillerinin İşan olarak adlandırılması neyi bildirmekte? Genel olarak İşan diye ünvan kimlere nasıl verilmiştir? Kimlere İşan denilebilir?
Kazakistan Cumhuriyeti Milli Bilim Akademisi üyesi, Profesör Mambet Koygeldiyev profesiyonel tarihçilerin bile zorlandığı İşan konusun alim olarak şöyle anlatmaktadır: «İşan – İslam’ın tasavvuf akımındaki gerçekleri tanımak, onu mükemmel şekilde bilmek yolunda ilimiyle en üst dereceye ulaşmış üstad. Orta Asya ülkelerinde İşan ünvanın ağırlıklı olarak soyu hoca’dan olan dinbaşıları kazanmışlardır. Kosım hoca ailesi tamamen İşandır. «Appak İşan» ismi – «gerçeğin yolundaki mertebeli şahıs» anlamına gelir, Maksum – «en seçilmiş insan» anlamına gelmektedir.(Alaş yolunu araştırmacı M. Koygeldiyev 1920-1940 yy Kazakistan’daki Stalinizm ve baskı» (2009 y.)
İşanlığı bügünkü dini kavram açısından inceleyecek olursak kavram geçmis tarih kitlesinde kalmış gibi izlenim bırakmakta. «İşanlık simdiye kadar hep kapalı halde kalmakta, işin gerçeğine gelirsek işanlık okulu bizim dinimiz, milli özümüz» – diyor ünlü teolog alim N. Nurtazina kendi araştırma eserinde. «Tarihin baskısı, derdin ve hastalıkların çoğalması, zorluklarla savaşmak, memleketten, akrabalarından ayrılmak – bunların hepsi dini bilinci derinleştirip, psikolojik açıdan insanları hayatın gerçek manasını aramaya, ebedi dünyayı hissetmeye yönlendireceği belli.İslam dini ise kendi tarafından halkın etnos olarak birleşmesinde daima yardımda bulunup zafer için ilham kaynağı oldu, ilaveten güç ve irade sağladı. (N. Nurtazina «Bozkırdaki din direkleri»).
Appak İşan Şayan cami-medresesinin aydınlatılması vazifesindeydi. O Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V) kızı Fatima ve Hz. Ali’den devam edegelen neslin 35. Halkası – Seydahmet İşanın ailesinde Appak İşan dünyaya geldiğinde babası Kosım İşan çok sevinip yeni doğan bebeği yukarı kaldırıp – «Geldin mi bahadırım, sen geldin ya. Ben seni nice sene bekledim» diye yakasına tükürmüş. Seydahmet ise babasının beklenmemiş davranışının sırrın kaç sene sonra anlamış. Çünkü çocuğun cami- medrese okulunu tamamlayıp,bir sonraki nesile emanet götürecek, babalar hayalin gerçekleştirecek insan olduğunu evliya Kosım İşan o zaman görmüş ve bilmiş.
KULATAY, KOSIM İŞAN’LARIN KARATAU DAĞI’NIN GÜNEY VE KUZEY TARAFINA GELMESİ
İki kardeş Kulatay (ağabeyi) ve Kosım İşan’ların Karatau dağı’nın güneyi ve kuzeyine gelip burada yaşamasını herkes farklı anlatmaktadır.
Hazret Maktum Ağzam’ın 13 oğlunun birisi İshak Uali büyüdükten sonra Kaşkar yanındaki Kumul şehrine yerleşmiş. İshak Uali’den Muhammad Yahyahoca (takma adı Şodihoca) doğuyor. Şodihocadan Ubaydullahoca – Şah Büzürik (Sablut) Hoca ailesi doğuyor. Şah Büzürik Hocanın kabri Özgen şehri yerinde bulunmakta. Demek ki, Şah Büzürik de burada, yani Sırderya nehrinin orta tarafı olan Özgent şehri yaynında dünyaya gelmiş. Öyle olmasının sebebi ise – Maktum Ağzam’ın mürşitlik derecesini almış bir oğlu Hoca Abdulla’nın buralarda Pir olup, halk arasında Kılıçlı Hoca atanarak 1601 yılında vefatından sonra Özgent yanında Mezar Mahbara olarak kalması. Yani Şah Büzürik Hoca ağabeyinin yanına gelip mektep, medrese açıp, halk arasında tanınmış Sablıt Hoca ismiyle tanınmış. Edebi eserlere bakacak olursak Maktum Ağzam 1461-1542 yılları arasında yaşamış. Hoca İshak Uali 1598 yılı dünyadan göç etmiş, tahminen 1518 yılında dünyaya gelmiş. Kutbiddinhoca, Ubaydullahoca, Hoca Şahboz, Muhammad Yahya isimli dört oğlu varmış. Ata ile atanın arası ortalama 30 yıl ise Muhammad Yahya tahminen 1570 yılında dünyaya gelmiş, beşinci nesil olarak dünyaya gelmiş Şah Büzürik ise 1640 yılıda dünyaya gelmiş olarak varsayılacaktır.
Şah Büzirik-Tursınhoca-Babahoca-İshakhoca-Abdullahoca-Kosımhoca-Sayd Ahmad – Appak İşan. Appak İşan Büzirik babanın 8 nesli, yaş arası 30 yıl olarak hesaplanırsa toplam 240 yıl olması gerekir. Geçmiş zor dönemlerde ise şah Büzürik ile Appak İşan arası 280 yıla denk gelmiş, yani nesil arası 30 değil, 35 yıla değişmiş.
Kosım İşan tahminen 1760 yılında dünyaya gelmiş. Sırderya boyunda doğmasına rağmen Dagbet’te ata-baba yerine gidip ders görmüş, tarikat yolun oralardan aranması tarihi süreklilik olarak sayılmaktadır.
Sırderya boyu ve Karatau yanından Kalmak ulusu tahminen 1725’lerde göçüp gitti. Kalmağın gittiği yerlere kazak halkı kendi atalarının topraklarına yerleşmeye başladı. 200 sene süregelmiş kazak-kalmak savaşı Altay dağının diğer tarafındaki Jonğarya diye bir ülkenin imhasına, yok olmasına yol açtı. Jonğarlar ise zamanında Kazak ulusunu yok etme eşiğindeydi. “Aktaban şubırındı” döneminde toprağından, yurdundan ayrılan kazak halkı neredeyse dininden de ayrılacaktı.
İshak babanın nesli Bakşayış atası yerleşik olduğu Karatau boş kaldıktan sonra Abdulla baba Şayan’a gelip cami-medrese yapmaya karar kıldı. İşte buradan Kulatay (Sayd Muhammad) ile Kosım İşanların okula başlama olayı başlangıç alıyor. İki çocuğunu: Kosım ile Kulatay’ı Dagbet Samarkand’a okula gönderen Abdulla baba da cami- medrese işine katkıda bulunmuş oluyor. Oğlanlar yolunu şaşırmadı, babalarının yaptığı medreseye dönüp Kosım İşan burada kaldı ve de ikinci medreseye gerek duyulup Kulatay kuzeye doğru Taraz tarafına geçti. Tabi ki o dönemlerde şimdiki gibi büyük cami-medrese yapıldı denilmez. Fakat Kalmak’tan temizlenip kendi ata yurduna tekrar yerleşen halk için şariat kanunun nasihat edecek mollaya hava gibi ihtiyaç vardı.
Böylece Abdulla babanın Şayan’da açmış olduğu küçük mescit-medresesi halkın talep-isteğine göre büyümeye başladı.Bu söylenenlerin sistemli hale gelmesini hanedanın bugünde yaşayan temsilcisi okuryazar, tüm hayatın öğretmenliğe adamış Ergeş doğrulayıp, şimdiki medrese yerinde kerpiçten yapılmış cami-medrese olduğunu söylemekte.
Appak İşan – tarihi şahıs. Kazak bozkırında pirlik-müridlik sistemin güçlenmiş devri Appak İşan dönemine denk gelmiş. Appak İşan, kaç müridiniz var sorusuna Sozak yanında Şaldar, Jetimder, Tamalar diye başlayıp 500 hane gösterir. Sarı su yanı – Oyık, Tilik, Oşaktı – 100 hane, Türkistan’da Konırat, Koja – 30 hane, Şauildir’de – Sanğıl, Bojban – 100 hane, Şayan-Karabatır, Bayjiigit – ??, Tülkibas, Şokay – 50 hane, Kostanay, Atbasar, Esil boyu – Kara Nayman, Ak Nayman, Kara bala – 20 hane, Karaüandı, Balkaş, Tokırauın – Taraktı, Kersen, Kerney, Tobıktı – 600 hane. Almatı ili, Sambet, Kızılorda- 200 hane, Mırzaşöl, Bayaut – 50 hane, Karasu – 50 hane.Appak İşan’ın kendi müritlerinin sayısını defalarca azaltarak söylediği görünmekte. İsmi geçmis bölgelerin ucra kenarı Kostanay, Atbasar, Doğu Karağandı, Pavlodar, Karkaralı, Semey, Almatı, Karasu, Özbekistan tarafı ise Bayaut, Mırzaşöl, Jetisay, Jızak etrafı, Kızılorda, Orta Asya’nın çok alanını kapsamış bölgedir.
SAYD AHMET – KOSIM İŞAN VE SAYD MUHAMED – KULATAY HOCALAR
Yaz mevsiminin güzel günlerinin birinde Özgent şehri’nin doğu tarafındaki küçülmüş, eskimiş evde gün geçirmekte olan Abdulla Hoca’nın 2 çocuğu hocaların, özellikle öz atası Hz. Muhammed Peygamber’in kızı Fatima ile Hz. Ali’den doğmuş nesilden gelen geleneğe göre doğu Karadağ’a doğru yola çıktı.
Hiva şehrinde medresede eğitim almış, ondan sonra da Semerkand şehrindeki okulda dini eğitimini geliştirmiş iki yiğidin büyüğünün ismi – Sayd Ahmed, kardeşinin ismi – Sayd Muhammed idi. Halk ise Sayd Ahmet’in ismini Seydahmet, takma ismi ise Kosım İşan, kardeşi Sayd Muhammed’in ismini ise Seydahmet, lakap ismin ise Kulatay Hoca olarak adlandırmış. Böylece kardeslerin biri – Kosım, diğerinin ismi ise Kulatay olarak adlandırılması belli sebeplere dayanıp, halk arasında bu isimlerle çabuk yayılmış. Okullarını bitirip ilim sahibi olduktan sonra öğretmenlerinin duasını alıp Karatau dağı eteğindeki memleketine döndüler. İki kardeş İşan şimdiki Şayan memleketine böyle gelmiş oluyor. İki sene geçtikten sonra Abdolla Hoca’nın küçük çocuğu Sayd Muhammed’i buradaki millet Şayık olarak adlandırdı vd giderek genç oğlanı arayanlar Kulatay’lı İşan’ı görmediniz mi diyen halkın konuşmasının sonu İşan’ı Kulatay olarak isimlendirmesiyle sonuçlandı.
Zaman ileriledikçe kuzeyde Arıstandı nehri, batıda bala Bögen, Boralday boyun, doğuda Karatau dağı’nın geçidinde yerleşmiş halk Kulatay ismine iyice alıştı. Bu dönemde ise ağabeyi Kosım ise iki senelik bir zamanı Şu, Talas, Sarısu nehirleri kenarında yerleşmiş kalın Dulat ortasında geçirip geri döndü.
Hertarafı görüp, çok şeyi öğrenmiş olan iki kardeş özlem giderip uzun sohbete daldı.
– Hz. Muhammed Peygamber’in (S.A.V) iyi yolunu devam ettireceğiz, tüm halkın dini tanıma ve anlamasını sağlayacağız demek istiyorsak – tam bu yerde bir medrese gerekir, – dedi Kosım kardeşine uzun seferdeki gördükleri ve bildiklerini sonuçlandırıp. Böylece ilerideki yapılacak işleri Abdolla babasının önünde çözelim diye uzaktaki Janakorğan tarafındaki küçük şehirde yaşamakta olan anne-babasına varmak için yola çıktılar. Babaları Abdolla Hoca ve anneleri Aysulu’ya sağ salim kavuştuktan sonra gelme nedenini ve ana maksatlarını söylediler. Medrese açıp gençleri bir araya toplayıp dini konuda okuma yazma öğretmek istediklerini, müslümanlığı boylarına sindirmekle eskiden Hz. Ali’nin önceliğini yapmış olduğu iyi işleri devam ettirmeyi kendilerine bir görev olarak gördüklerini söylediler.
– Bu bir mücadele, çocuklarım, – dedi babaları Abdolla Hoca, – dünya yaradılışında düşmanlık yapmakta olah hayvan niyetindeki topluluğun var olduğu gizlenmez. İkiniz bu mücadele yoluna düştünüz, yavrularım. Yalnızca siz değil, Hz. Ali atamız’dan başlayıp hesaplarsak ben 32-ci nesil olarak sayılmaktayım, benim önümde nice evliya, ilim adamlarının hayatı bu mücadeleyle geçti. Şimdi sıra sizde. Bizim 27-ci babamız Şah Büzürik – Bulutlar padişahı atanmış Sabult isimli evliya atamızın mezarına gidip, kurban kesip,Kur’an okuyup kendinizin görmüş olduğunuz ülkeye yola çıkın, – diye destur verdi. «(Appak İşan ise – Şah Büzürik atamızın yedinci neslidir).
«Babanın söylediğini iki kere tekrarlatmayan» çocukları o gün sehrin tüm halkına kurban yemeği düzenleyip, merkez cami imamı Sayd Hasen’e Kur’an okutup büyüklerin desturunu alarak yola çıktılar. Varış yerine gelir gelmez halkın büyükleriyle danışıp, medrese inşaatı için gerekli parayı toplamak işine koyuldular. Arka (Sarıarka) tarafında yaşamakta olan kazaklar, sonra Jetisu, kalın Nayman, Alşın, Konırat ve diğer ru başları, büyükler, biler ve bolıs Büyük Peygamber neslinin dediklerini kabul edip yardım ettiler. İki kardeş medrese inşaatıyla uğraşırken 2 sene geçiverdi. Hayatın yaşam akışı Kosım İşan’ın (bu dönemde Kulatay İşan Evliya Ata yerinde yaşamaktaydı) iyi işlerini yapmasına fırsat tanıyacak gibi değildi. Daima halkın üstünde Kokan amirinin iktidarı vardı, halk bitmeyen vergiden zorluk çekerken sadece Karatau dağı eteği değil, Sozak, Evliya Ata, Türkistan etrafındaki kazak halkı başkaldırdı. 1821 yıllarında başlayan bu başkaldırı her yedi-sekiz senede bir tekrarlanıp durdu.Kosım İşan da halk arasındaki bu olaydan uzak kalmadı. Adaletsizliğe karşı duran insanların ortasında bulundu.
Böyle olaylar yirmi yıl boyunca devam etti. Kokan hanı, Taşkent begi (amiri) Kudiyar’ın emirini iki kere söyletmeyen ayakçılar artık sadece zengin kısım ve bi’leri (kazak bozkırındaki hakim denilebilir) değil, yetimler ve dulların elindekisine de el atmaya başladı. Kosım İşan’ın medrese inşaatına diye etrafı gezip din yolunu nasihat ederken zenginlerden topladığı para oradaki yoksullara dağıtmakla bitti. Yıllar hızla geçmeye devam etti. Elindeki az mevcutu kullanıp Kosım İşan Şayan nehri boyundaki Karabastau isimli küçük tepe yanından cami binasını yaptırıp, talebelerine arap alfabesini öğretmeye başladı. Böylece ilk talebelerini okutmaya başladığından üç sene de geçti. Kosım İşan medresedeki 19 çocuğun her birinin ayrı bir dünya, her biri çözülmeyen bilmece, hayata olan insani bakışlarının farklı olduğunun farkındaydı. Başlangıçta Kulatay ikisi babaları Abdolla Hocayla danışıp, hayal ettiği cami- medrese binasın yapma işine devam etti. Bu dönemde Kosım İşan’ın çocukları Sayd Ahmet (Appak İşan’ın babası) ile Ahmet Taşkent’teki medresede okuldaydılar. İnşaatı yapılacak olan cami-medresenin parasal masrafını karşılamaya bolıs (nahiye amiri), zenginler yardım edecekleriini söylediler, ana iş ise o dönemdeki kazak bozkırının amiri Kokan hanı Kudıyar’ın özel ruhsatını almaktı.
Kosım İşan Taşkent’te uzun yıllar okulda bulunmakta olan oğlu Ahmet’i memlekete geri aldırıp kendi yerine bıraktı ve Kokan hanı’na ulaşmak için kendi iki nökeriyle (yardımcısıyla) Taşkent’e, sonra da Semerkand üzerinden Kokan şehrine yola çıktı. Bu seferin olumsuz sonuçlanacağını önceden hissetse de yol açıkmak mecburiyetindeydi. Kendisi hissettiği gibi Kokan Hanı cami-medrese işini olmayacak şekilde sonuçlandırdı. Memleketine döner yolunda İşan Semerkand’a özel uğrayıp, kendinin Sayd Ahmad-Maktum Ağzam babasının mezarına gidip üç gece kaldı. (Bu evliya – Nurila “Domalak Ana’nın” babasıydı). Üçüncü günü sabaha karşı rüyasına babası girip şöyle dedi: «Oğlum, kalk. Senin maksat ettiğin işi yerine getirecek insan henüz doğmadı, ama maksadın gerçekleşecek‘
Kosım İşan büyük ata ruhunun söylediğini uzun süre düşündü ve hakikata benzetti: büyük oğlu Sayd Ahmet – bu sene yirmi yaşına geldi, okul sonrası Hiva medresesini tamamladıktan sonra İstanbul’a gitmişti ve şimdi oradaydı. Bir sonraki oğlu Ahmet ise Taşkent’teki medresede, Muhamed’i ise – Türkistan’da, Sayd Ahmet ve Kurban isimli diğer çocukları kendisinin yanındaydı. «Karabastau’da yapılacak cami -medrese çocukların hangisine nasip olurmuş?Ancak, rüyada uzaktan gördüğüm büyük atamın siması bu hayır işinin sahibi henüz dünyaya gelmedi demişti» diye Kosım İşan derin düşüncelere daldı. «Artık Sayd Ahmet’i geri aldırmak lazım. Bu okulu yeterli…». İşan düşünce sonrası böyle karar aldı. Bahsedilen dönem 1855-ci yıl – tavşan yılıydı. Arada 3 sene geçtikten sonra uzaktaki İstanbul’dan Sayd Ahmet(Appak İşan’ın babası), Taşkent’ten – Ahmet geri döndü. Onların yerine Semerkand şehrindeki medreseye üçünçü oğlu Muhamed, Türkistan’a ise Sayd Muhamed ile Kurban gönderildi.
Yıllar kerüveni ilerilemeye devam etti.. İşan 1863 yılında Sayd Ahmet oğulları Seydahmet’i ve Ahmet’i aynı anda evlendirip, gerekli mal, mülk payını verip ayrı yaşamaya yönlendirdi. Kosım İşan’ın okumayan, eğitim görmeyen sadece Kurbanhoca’nın küçük çocuğu kaldı. Tam bu esnada Kokan Hanı Kudıyar’ın halka uyguladığı ağır vergi ile beraber rus ordusunun halka yaptığı zülümlük haberleri de uzun kulak aracılığıyla halka ulaşmaya devam etti. 1864 yılının yaz mevsiminde batıdan gelen ordu Türkistan’ı çember içine aldı. Bu memleketin bolısı (nahiye amiri) Bekbau ve Kenesarı Han’ın oğlu Sadık Sultan Kokand’ın Kudıyar hanı ile soğuk savaş yapan Alimkul moldanın askerine halk toplanıp Kosım İşan’ın küçük çocuğu Kurban Hoca da herkesle beraber Türkistan savaşına katıldı. İşan’ın el bebek gül bebek 21 yaşındaki oğlu bu savaşta vefat etti. Başına gelen ağır acıyı kaldıramayan, umutsuzlanan baba Kurban oğlunu çok arayıp çok üzüldü. Arada bir hafta geçtikten sonra sabah namazından önce uyurken yine vahiy geldi. Bembeyaz sisin ardından gözüken beyaz sakallı bir yaşlı dede:
– Niye yatıyorsun, yerinden kalk, ne zamandır hayal ettiğin iş gerçekleşme aşamasında, yapacak adamın da dünyaya gelmek üzere,- dedi. İşte, tam bu günü büyük oğlu Seydahmet’in evindeki gelini Bibisara ilk çocuğunu dünyaya getirdiydi.
Hadisenin başındaki Appak İşan dünyaya geldiğinde babası Kosım İşan bebeği elinde tutarak “geldin mi bahadırım, seni çok bekledim…» – diye bebeğin yakasına tükürmüşti.
Küçük bebeğe büyük atası Mağsum diye isim verdi. İşte böylece Hz. Muhammed Peygamber’in kızı Fatima ile Hz. Ali’den yayılmakta olan 35-ci nesil dünya kapısını açmış oldu. O çocuk ise – bizim konumuzun nedeni olan Appak İşan babamız.
Zaman dalgası bu dönemde Kokand Hanlığın tarih sahnesinden silip Türkistan bölgesi (Istıkgöl’ün batı yakasından Oral nehrine kadar olan ülke) rus imparatorluğunun himayesi altına geçti. Han’lık dağılmadan önce yani 2 şubat 1865’ te Türkistan bölgesi kurulup Orınbor generali amirine verildi. 1867 yılı temmuzunda Çar Türkistan bölgesinin Türkistaneyaletinikurma hakkında kararına imza attı. Farkına varılmadan aradan 10 sene geçti, 1877 yılı sığır yılı başladığında Kosım İşan cami-medrese inşaatı hayalin tüm oğullarına (başta Seydahmet olmak üzere) emanet bıraktı. Kendisi 1877 yılın sonunda faniden bakiye gitti.
SEYDAHMET İŞAN: «GÖZLE GÖRÜLENİ YANILTMAYIN»
Şayan’daki cami inşaatını yaparken kıbleyi netleştirmek için birisi ustayla birlikte Seydahmet İşan’a “Böyle, burası” diye işaret göstermeye devam etmiş. Seydahmet İşan ise “Gözle görüleni yanıltmayın!» – demiş
Cami inşaatı temelini atmak için derin çukur kazıldı, bir pehlivan kazıdığı her bir kez için (uzunluk ölçüsü) ödeme olarak bir kuzu yada oğlak alarak çukuru sağlamlaştırma işini yaptı. O zamanlar Appak İşan 12, Madi Mağzım 10 yaşındaymış. Appak İşan babası Seydahmet İşan’a incinerek: «Fazla ödüyorsunuz» — demiş. Madi Mağzım аğabeyine «Buyurun, kendiniz bir deneyin!» — dediğinde, Appak İşan darbe attığında bir ayağına, ikinci bir darbe vurduğunda ikinci ayağına denk gelmiş ve işi bırakıp: «Madican işin yolunu bilir!» demiş. Appak İşan Madi Mağzım’ın işine bir daha karışmamış, kardeşine olan güveni tam imiş.(Bahsedilen hadise Şayan’daki şimdiki cami ile ilgili).
Kazaklar arasındaki İşan ve moldaların çoğunluğu eğitimini Buhara’da gördü diye duyumlara çok rastlanır. Onun manasını tarihçi M. Koygeldiyev açıklamaktadır. Açığına gelirsek Şayan’daki Seyit’ler ailesinin demir gövdesi Buhara’da bulunmaktadır. Maktum Ağzam ise Semerkand şehrinde defnedilmiştir. Ancak, böylece Kazakistan ve Taşkent yanındaki hocalar Buhara’da kendi ülkesi için aynı medreseyi yönetmiş oldu. Yani biz istesek de istemesek de İslam ilmi Kazakistan’a önce Buhara üzerinden Semerkand’a, sonra da Taşkent’e geçip, ondan sonra Kazakistan’ a geçti. Kazakistan’ın kendi topraklarında çok sayıda medrese varmış diye veriler fazlasıyla bulunmaktadır. Şayan’daki Hocalardan «Аktaban Şubırındı» döneminden önce de bu medreseden ders görüp kazak arasına dağılmış genç moldalar sayısı da çoktu. Halk arası sakinleştikten sonra hocaların Arka’ya varıp din işiyle uğraştıkları görünmüştür. Bunula birlikte,Buhara medresesinden mezun olan hocaların nesli Batı Kazakistanda çok sayıda rastlanmaktadır.
KUTSAL HANEDANIN SÜRGÜN EDİLMESİ
Appak İşan kardeşi Madi ikisinin beraber ele aldığı cami-medrese inşaatı 1884 yılında tamamlanıp Kazakistan’ın her tarafından yeni okul olan Şayan medresesine gençler gelmeye başladı. Yirmi yaşın üstündeki genç yiğidin işi sadece medrese inşaatıyla tamamlanmadı. Afganistan, Türkiye, İran ve Rusya, Arap ülkeleriyle, ve de kendinin eğitim gördüğü Taşkent, Semerkand, Buhara, Ufa şehrindeki medreselerle bağlantıya geçip, ders kitapları ve edebiyat kitapların aldırdı. Bundan sonra ise Jezkazğan, Karağandı, Karsakpay, Akmola ve Aktöbe, Karkaralı ve Semey tarafına da yolu düştü. Medreseye gençleri davet etmek, yerleştirmek, onların yiyeceklerini ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak gerekirdi. Medreseden nice çok yetenekli çocuklar mezun olup çıktı. Kırmızı yakalı aktif insanlarınzulmü başladığında dünkü kalın kara saçlı, yüzünden etrafa beyaz nur dağılmakta olan Appak İşan bu dünyada Allah’ın ak, doğru yolundan sapmadığına ve sapmayacağına da şükretti. Hükümetin nereye gitmekte olduğuna ürkerek baktı. Etrafındaki İşan’ları halk arasına hakikatı anlatmaya yolladı. İnsanların biri birini düşman gören, savaşan, dadanan dönemde başında beyaz cübbe, beyaz elbise, elindeki sopası bile bembeyaz, medresede 40 yıldan fazla öğretmenlik yapmış, camide imam vasfındaki Appak işan yaşı altmışı geçse de zihni açık ve taze, çevik yürüyüşlü, yüzünden hala da ak nur dökülmekteydi. Cami-medreseyi teftiş etmeye, tırnak altından kir aramaya gelen aktif kırmızı yakalıları sabırla karşılayıp, ciddi sohbet yapardı.
1929 yılı aralık ayı son günlerinde ilçe merkezine Boralday köyünden terfi olup gelen Sadıbayev Dildabek başta olmak üzere iki kırmızı yakalı görevliye Appak İşan başta olmak üzere bir çok hoca-moldaları Arıs şehrine sürme görevi verildi. Sabah ağarmadan Şayan’dan yola çıkan yetkililer ve işan-moldalar öğle sularında Karauıl ata tepesine yaklaştığında Dildabek yaya gelip, kendi atın Appak İşan’ınönüne getirdi.
Dileğin temizmiş, yavrum, hep bu doğru yoldan sapma,
Ya, yüce Rabbim,
Din, müslüman amanda,
Daima yolun açık olsun,
Kötülük uzak dursun,
Bu karışık zamanda,
Zulümlük uzak dursun,
Bize de sana da amin, Allahu ekber – deyip Appak İşan batasın verip (duasın okuyup) açık yol dileyip orada kaldı, üç atlı yolcu ise Taşkent’e doğru yola koyuldu. Refakatçıları gidip, kendileri bir arada kalan hoca-moldalar da yola çıktı. Bir ay geçmeden 1930 yılın dördüncü ocağında OGPU Orta Asya ve Kazakistan bölgesi içerisinde acil arama ilan edildi.
«Çok gizli – 4 ocak 1930 yıl, Тaşkent şehri. Orta Asya OGPU – Аlmatı şehri, Kazak SSC OGPU Sırderya ili Şayan ilçesi içerisinde kendinin kazaklar arasındaki büyük otoritesinden yararlanan Appak İşan başta olmak üzere bir kaç büyük İşan’lar Özbekistan Cumhriyeti’ne kaçmışlardır. İsimleri aşağıda belirtilmiştir
- Seydahmetov Rahmetolla
- Аppak İşan’ın çocukları – Sağabulla ve Alauaddin.
- Madiyev (Seydahmetov) Bakibolla (Appak İşan’ın çocuğu).
- Madiyev Sağidulla
- Askarov Mahmud.
- Seydahmetov Sabır.
- Tokkojayev Samen ve diğerleri
Seydahmetov Sabır (Аppak İşan’ın öz kardeşi): «11 kişiye bakma yükümlülüğüm var. Mal-mülk, evin hepsine el konuldu. Elimde mal-mülk, para olmamasına rağmen 500 put (ağırlık ölşüsü) buğday vergisi uygulandı. Verginin 440 pudun ödeyip kurtuldum. Gene de kalan buğday vergisi ve diğer vergiler var, onu ne zaman ödeyip kurtulacağım. Bundan sonra kaçmaktan başka yol yok. Kaçmak zorundaydım.» dedi
Bu ifadeleri baba-oğul, ağabey-kardeş işanlar tutuklandıktan sonra OGPU Orta Asya temsilcisi Süyünşaliyev’e 30 nisan 1930 tarihinde, aynı yılın 4 mayıs tarihinde bölge OGPU çalışanları Juravlev ve Mihaylov’a tekrarladı. Ama, sanıkları cezanın ağır türü — «Soviyet devletine karşı yönelik öğüt nasihat işlerini yaptı» diye suçlama beklemekteydi.
Appak İşan, oğlu Bakibolla, kardeşi Sabır’ın bu «suç davasına» bağlı olarak toplanmış «tanıklarla» yüzleştirme esnasında üç «tanık»: «Bu üç işan halk arasın daima bozdu. Açlık yaklaşıyor, vazla uygulanan buğday vergisini ödemeyin, yarınki hayatınızı düşünün» — dedi, ve Sovyet devletinin uygulamakta olduğu siyasete karşı çıktı» – diye abarttı. – Tamam, biz öyle demişiz. Ancak bu büyük açlık başlamadı mı? Buna ne dersiniz? – diye karşı soru yöneltti Appak İşan. Gerçekten de 1930 yılının yaz mevsiminde buğday yetişmeyip, toprak kuruyup, halk acıkmaya başladı. Bu dönemde Seydahmetov’lerin büyüğü Appak İşan 66 yaşında, oğlu Bakibolla 30 yaşında, öz kardeşi Sabır ise 53 yaşındaydı. «Suç davasını» soruşturmak ve teftiş etmek uzun sürmedi, 18 ağustos 1930 yılında OGPU yanındaki kurulmuş «üçlünün» hükmüyle Appak İşan’ı bölge dışına Pavlodar şehrine sürmeye, Bakibolla ve Sabır’ı ise 3 senesine toplama kampına gönderdiler.
Kuanaliyeva Laura-Leylahan Aytkocakızı Atırau bölgesinde doğdu. Guryev (Atırau) müzik yüksek okulunun kemancılık bölümünden mezun olduktan sonra Almatı şehrindeki Al-Farabi ismini taşıyan Kazak Milli Devlet Üniversitesinin gazetecilik fakültesin birincilikle tamamladı. Sonra da Cumhuriyet çapında yayım yapan «Kazakistan Devlet TV ve Radyo» korporasyonuna bağlı olan «Şalkar» isimli radyosunda müzik editör ve haberler bölümünde, «ERA-ТV» ( sonradan 7. Kanal olarak ismi değiştirildi) TV kanalında «Ruhaniyat» isimli bilimsel proğram yazarı hem sunucusu olarak çalıştı. «Habar A.Ş» milli ajansında hizmet yapıp, şimdi ise Cumhuriyet çapında yayım yapan «Kazakistan Devlet TV ve Radyo» korporasyonu Manğıstau şubesinde çalışmasını devam ettirmekte.
«Gülmarjan» isimli belgesel kitabın ve diğer eserlerin yazarı. Kazakistan Gazeteciler Birliği üyesi.